MeoÖykü - Bir Damlanın Özleminde
Öne Çıkan- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
- Yazdır
- Eposta
Bir Damlanın Özleminde
Her sabah yapılan bir şeydir, uyanırsın da yaşamayı değil, düşünmeyi değil sanki lavaboyu özlemişsin gibi. Uykunun mahmurluğu yerine, yaşama uyanmanın şokunu atmak gerekir çeşmelerden süzülen gürültücü sularda. Tane tane dökülür yaşamın o kavgacı saniyeleri insanın geç kalmışlığının yüzüne. Erkan da öyle yapacaktı o sabah; hıçkırıklarına boğulup lavabonun önüne yığılmadan önce..
Bir hafta geçmişti üzerinden. Kanser adı verilen bir kaderin ağlarını gencecik eşinin yüreğine örüp kendisinden koparalı.. Yedi lanet gün ne kadar da uzundu. Ne kadar da derinden büyüyordu içindeki boşluk. Halbuki gülmesi gerekiyordu, geride kalan bir çocuk için, bir paşa, bir aslan parçası, bir tazecik yürek ve en değerli sevgi mirası için gülmeliydi. Öyle de yapmıştı, İç Anadolu'nun daha da içlerinden bir kuraklığın-hiçliğin ortasında evladına gülümseme dolu günler yaşatmak için son bir haftada birkaç ömürlük enerjiyle, oyalamayla, eğlenceyle ve annesizliğini hissettirmeden çalışıp çabalamıştı. Balığa gitmişlerdi mesela, babasının oğlu, annesinin gülü de balıkçı olacaktı kendisi gibi, öğreniyordu. Hatta birkaç minik balık tutup, o balıkları çok sevdiği için suya geri bile salmışlardı.
erkan ve oğlu tüm bunları yaşamının ilk yarısının geçtiği anne evinde yapmıştı. Sanki tatile çıkmış gibiydiler, sonsuz bir tatile. Bitmeyen bir izin almıştı sanki evlerinin meleği, onlar da kendi büyük meleklerinin yanına sığınmış gibiydiler. Bir annenin yokluğu, diğer annelerin varlığı ile dengelenmeliydi çünkü.. O günlerde fark etmişti erkan da oğlu gibi kendisinin de hala büyümemiş, hala biraz eksik olduğunu. Meğerse tamlayanı gitmiş.. Meğerse çocuk olmak için yaşam arkadaşını kaybetmek yetermiş!
O günün karanlık şafağından beri evlilik evlerine uğramamışlardı. Kokacaktı çünkü ev, buram buram yalnızlık, buram buram ölüm, buram buram özlem kokacaktı adı gibi emindi. Yorgun bir hafta sonu ardından ilk işe dönüşünün, oğlunu ilk kez okula bırakışının ve yaşama tutunmasının vaktiydi, sabahın köründe kalkıp lavaboya yönelesiye kadar uykusunu alamadığından emindi. Gece geç saatte annesinin evine dönmüş olmalıydı. Sanırım halem akşamdan kalmaydı, halen geçen haftadan kalma.. Yüzüne ilk su tanesi değdiğinde gözlerinin önünde beliren manzara ise başka bir lavaboydu, başka bir ev, orasıydı! Gitmeye korktuğu yer. Buraya nasıl gelmişti ki? Gözlerine kan yürüdü anında, derin bir nefes aldı-aldığına pişman eden o nefesi-, 'O' kokuyordu her yer, onun görüntüsü vardı aynada ve ılık suyun çeşmeden gelmeye başlamasıyla aynadaki bir kocaman avuç izini gördü; onundu! Oydu. Onunlaydı, on gün önceydi. Hala duruyordu, hep duracaktı. Olduğu yere yığıldı erkan, olduğu yerde kaldı... Birkaç saat sonra annesinin gece eve gelmeyen büyük oğlunun nerede olabileceğini tahmin etmesi sayesinde uyandırıldı o şoktan. Hala içini çekiyordu, "Gelmeyecek di mi, anne?" diyebildi, "gelemeyecek di mi?".
- Hadi, oğlum. Geç kalıyorsun, hem oğlun seni bekliyor okulun ilk günü bugün. Hadi kalk evimize gidelim, kahvaltı hazırladım evladım. N'olur yapma böyle?
Tüm bu sözler yıllarca yaramazlıktan yorulmuş halde uyuyakaldığı sabahların bir tekrarı gibiydi, aynı sözler, aynı huzurlu ses. erkan duruldu, "Tamam, anne." diyebildi. Başka ne diyebilirdi ki? Yaşamaktan başka ne yapabilirdi ki? Okula gidildi, evlatla fotoğraflar çekildi, büyüyecek bir mirasa gözü gibi bakılmaya devam etti. İçi kaynarken. Sonra dayanamayıp Facebook hesabına girip şunları yazdı canım kardeşim:
"Bugün oğlumuzu okula götürdüm herkes annesiyle gelirken biz bir kenarda için için ağladık çok zor geldi hep hevesin vardı elinden tutup ben götüreceğim diye neredeydin be gülüm neredeydin her gün bu yara daha çok kanıyor artık anlatacak söz kelime bulamıyorum geceler sabah olmuyor bu ara evimize hiç gitmedik yatmaya halen sen kokuyorsun her tarafta ama yoksun nefret ediyorum hayattan ya gel yanımıza yada bizi yanına al gülüm."
-- Son --
Not. Lütfen sevdiklerinizi hala sevebiliyorken, sadece sevin. Detayların saçmalıklarında ömrünüzü tüketmeyin, tükeniyoruz çünkü ağır ağır. Değerini bilelim değerlilerimizin. Sevdiklerinden ayrı kalan herkese Allah'tan sabır diliyorum.
Lütfen hikayemizi Afyonkarahisar-Denizli taraflarında Facebook'ta görünecek şekilde paylaşmayın. Arkadaşıma ulaşıp daha da üzülmesini istemiyorum, yalnızca çok etkilendiğim için hikayeye dökmem gerekiyordu, içimde tutamazdım. Ama o dostum tutmak zorunda, bırakın içinde tutsun ve yaşasın, evladını yaşatsın!
Meo - 2018
MeoEdebiyat - Kısa Öykü Blog
'Mehmet Şentürk