MikroÖykü - Uçan Sayfalar
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
- Yazdır
- Eposta
Bir gece yarısı sonbaharın gelişini anlatan rüzgar ve camına vuran yağmurun sesleriyle uykulu gözlerle baktı önünde yığılı sayfalara.. Bütün bir yazın, bütün bir tatilin birikimi, o güzel zamanların her saniyesi kağıtlarda ona bakıyordu. Düşündü. Ne yapmalıydı? Tüm kağıtları kendisi için yazdığı sahibine mi verecekti? Heyecanlıydı.
Ahmetin günlük rutini aylardır bu sahil kabasında akşam yürüyüşlerine çıkmak, her yolda gördüğünde kendisine gülümseyen ve sonrasında tanıştığı o yaz aşkıyla karanlığın aşkla aydınlandığı dakikalar geçirmek. Geceleri evine döndüğünde tek yaptığı bilgisayarını ve limon çayını yanına alarak denizin manzarasında dinlediği bu aşk şarkısını not etmekdi. Onlarca sayfa, yüzlerce satır, binlerce cümle ardından henüz sevdiği kıza açılamamıştı bile. Yalnızca yazıyor, aşkını, gülüşlerini, rüzgarı andıran saçlarını, güzel kokulu çiçek bahçesi varlığını yalnızca çıktı alıp masasında biriktirdiği kağıtlarda yaşayabiliyordu. Artık vakit gelmişti ancak. Bu gece tüm çıktı aldığı kağıtları bir araya getirecek. Kah şiir kah yazılardan oluşan bu rengarenk yaz meyvelerini bir araya getirip zımbalayarak yarın günlerini beraberinde geçirdiği o güzel kadına verecekti. Yapabileceği tek şey buydu. Yapmak istediği tek şey. Ağzının sıkı sıkı kapandığı günler boyunca geceleri klavyede tüm sözleri ayyuka çıkıyordu, aşkını yaşıyor, özlemini gözlerinin içine bakarak yaşıyordu bir genç kadının. Bu kez hedefine yollacaktı hislerinin okunu. Bu kez başarılı olacaktı hisleri..
Kısa bir uyarı sesiyle gecelerin sakinliğine yıldızların gözkuşağı niyetine doğan başka bir mesajın geldiği fark etti. "Aa Öykü sanırım bu," diye kendince fısıldayıp telefonunu almak için yerinden doğrulduğunda yüzünde gülümseler peydahlanıyordu. Telefonu eline alıp hızla mesajı açtı, okudu, telefonunu sıkıca kavradı, tekrar açıp okudu. Olduğu yerde dondu kaldı!
Yerine döndü, elinden düşen telefonun sağa sola saçılan parçalarını görmeden, kağıtlarını aldı, yüzüne bastırıp ağlamaya başladı. Evinin terasındaki çiçek saksısı ve onun üzerindeki rengarenk açan adına Öykü dediği çiçeği bir hışımla koparıp uzağa fırlattı. Sonra büyük bir hızla toprakları terasa döktü öfkeye. Bu öfke anında yere saçılmış kağıtları birer birer avuçlarıyla topladı, ardından hepsini içini boşalttığı saskıya doldurup ateşe verdi. Alevler saksının üzerinden yükselirken yere saçılmış toprakların üzerine yığılıp kalmıştı bile..
Günün sabahında, serinlikte uyandığında bir toz toprak içerisinde buldu kendi Ahmet. Neler olmuş hatırlamıyordu bile. Yanında boyası atmış tenekeden saksıyı görünce hatırladı. Mesaj atmıştı Öykü, "Bu gece gidiyorum buralardan, bilgin olsun. Kendine çok iyi bak" benzerinde. Ahmet yine kaybetmişti. Yine sonuna kadar gelmiş, sonuna varasıya susmuş, sonunda öfkesini kendisine kusmuştu. Yine uçuşmuştu sayfaların külleri terasın ve balkonun her yerine. Yine kendi aşkının küllerine gömülmüştü, yine.
Meo - 2017
MeoEdebiyat Kısa Öyküler Blog
Mikro Öyküler
'MEhmet Şentürk