K.O.K. 1 - Hiç Kimsenin Büyümediği Yaş
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
- Yazdır
- Eposta
Altı yaşından daha iki gün almış, daha yaşından gün almanın ne olduğunun farkında olmadan önünde duran irili ufaklı oyuncaklara bakarken aklından geçenler bir yana, heyecandan ellerini titreten hayallerdir büyümek. Ellerin çocukken de titrer elbette, önemli olanın aklınla hissedecek kadar büyümüş ellerinin dalgaların üzerinde süzülmesidir gerçek denilen hayat, gerçek sevgi, gerçek başarı, gerçek bir ölüm. Büyümek hiç kimsenin yapmadığı kadar küçük kalabilmek, ancak bu küçüklüğün içerisinde büyüdüm zannedenlere gerçeği gösterebilmekte yatar.
Yaşam boyu taşıdığın adın senden önce birçoklarının sahip olduğu kadar basit ve tahmin edilebilir bir seçenekle yazılmıştır, yıllardır var olmaya çalıştığın toplumun sana ayrıcalık diye sattığı kimlik kartında. Sen ise o etiketi hak etmek için harcamak zorunda kalacaksın ömür dediğin azınlığı. Ne olacağın belli, nereden geldiğin belli ve nerede çakılı kaldığın… Ne olmak zorunda olduğun, ne yaşaman gerektiği değil en önemlisi, tam aksine kimsenin okumaya cüret edemeyeceği kadar küfür dolu bir gençlik savurabilmek asıl olan bu nezaketen insanların birbirlerine tecavüz ettiği sosyal ırkçılık deryasında. Morarmış olsa da darbelerden kırılmış çocukluğun, sana anlatılan tüm masal kahramanların ellerine kan bulaşmış bir şekilde hepsinin katlettiği o insanlığına geri dönmek uğruna bir adım daha atarak, kimsenin yapmadığını yapmak zorunda olduğunu kabullenmek ihtiyacını hissettiğin o minicik yaştasın ömrünün her bir saniyesinde.
Büyümek cesaret öte yandan, korkaklığın karşıt anlamlısı değil mesela; o yaşamaya duyduğun cesaret, alışılagelmişin yenilgisinin karşısında dimdik ayakta durup farklı bir şeyi yaşamak için ölmeye başlamaktır daha çok yorularak, daha çok çalışarak ve daha beyhude cümleler kurabilmek umuduyla insanların gündelik merhabalaşmalarının tam da ortasında. Merak etme asla, nasılsa çok olağandışı olmadığı sürece hiçbirinin o gerekli sanılan formalitenin dışında bir büyük yaşanmışlığı olmayacak. Sadece belli belirsiz sözde çizginin hafifçe dışına çıkabilenler kazanacak, onlar da aynı çizgiye dönmeye her daim hazır olmak şartıyla. Senin yapman gereken o altı yaşındaki oyuncakların ortasında salakça bakınan çocuğun hayal gücüyle karışık ayaklanmak. Aniden tüm oyuncakları paramparça ederek kendine bir hayat kurmak! Kendine senden önce de binlerce çocuğun canını almak için yaşlı başlı adamların kullandığı silahları temsil eden vahşi oyuncaklar yerine bir başka ağaç yapabilesin diye aniden tüm o güzel kabul edilen istismar yuvası renklere bulanmış bebeklerin içinden bir tutam alıp heykellerini şekillendirebilesin diye var önünde ömrün. Hala altı yaşındasın unutma, hala!
Altı yaşından on altılarca sene almış olsan bile, henüz annenin dileğiyle yaşadığın saçmalıklar dairesinde günlerce, gecelerce yaşadığını unutup sokağa çıkman gerek, örneğin olmadık saatlerde. Birkaç bakış gördün mü kaçmak yerine, gördüklerini söylemek için binlerce kez utanman, sinirlenilmen, dışlanman ve sorguladıklarının ne kadar değerli olduğunu yüzbinlerce kez daha birilerinden duyman gerecekse de vaz geçme, söyle tutarsızca. Öyle de böyle de seni dinlemeyecekler nasılsa. Çok anlamsız birkaç cümlen kaldıysa söyleyemediğin diğer yanda, yaz; bıkma, usanma. Her gördüğün hiç alakasız birkaç sayfa romanın dallarının birinin kırıldığında ilk kez uçmayı öğrenecek bir kuş yavrusu beynin unutma, kanatlanmaya bak, kitaplardan mesela korkma, kimse okunsun diye yaşamıyor sonuçta.
6 yaşında ölmektense, 6 sene daha yaşayabil diye, hiç olmadık bir berduşluk içerisinde kendine büyük bir hata edin, tutkuyla peşinden koşulacak uçarı bir basitliğin kuyruğuna takılırken geçsin büyük bir ömür, geçsin ki kimsenin yüzüne bakmayacağı kadar başarılı ol! Ardından çok farklı bu insan diyebilirler ancak bu şekilde… Yaşadığın sosyallikte, tek değerli olan sistemin dâhilleri iken en güçlüler hep sistemi reddedenler kabul edilir, yaz mesela bunu bir kenara.
Konuşmayı hiç beceremediğini çok iyi bildiğin insanların, sana altı yaşında bir çocuğa yaptıkları gibi her şeyini yönlendirme adına nasıl da konuşmacı kesildiklerini utanmadan izle, sakince dinle ve onlara hep hak ver, çok haklı olduklarını söyle, böylece onların ne kadar sessiz olduklarını ortaya çıkarmak için birkaç bebekçe soru sorman yeterli olacak. Kısa kesip kaçacaklar ve elbet akıllarında hep senin o deli sorularınla yaşamaya mahkûm olacaklardır nasılsa. Kendinden emin ol, birileri seni anlar diye değil, birileri seni anlamamak için direndikçe kendinin ne kadar doğru yolda olduğunu anlayabilmen adına.
Kimselerin şahit olmadığı hayatlar yaşamanın en güzel örneklerinden biridir bu nedenle hayatımız, hepimizin ayrı ayrı çok sevdikleri, vaz geçemedikleri varken ortalıkta o kadar çok bırakılıp gideriz ki tek başımıza, kendi başımıza ördüğümüz bu çorabın ne kadar büyük olduğunu fark etmeyiz bile. Ağlarız, inatla! Susarız, inançla! Salağız hatta umutla. Hiç çekinmeyiz kendimizi kırdırmak için binlerce yol bulacak kadar camlaşır içimizdekiler, hep başkalarının yansımalarını yaşamak için bu kadar çırpınıp, insanların bizleri parlak göstermek için nasıl da aynalar haline getirdiğinin bilincini bir kez olsun taşımadan. Kimsenin bunun farkında, hakkında, ardında ve suçlusu olmadan bizlere nasıl da bizim ellerimizle bir sistemin içinde çürümeye bırakıldığını görmezden gelir, bunun adına mutluluk deriz. Kendimizi, her şeyde olduğu gibi, korumak adına…
Yastıklarımıza sarılır bir sonraki gün yapmayacaklarımızın hayalini kuracak kadar başkalaşır, gözyaşlarımıza tutunur bir dahaki sefere daha akıllı olacağımızı binlerce kez söyler dururuz, bilmeden hep 6 yaşındaki çocuğun dondurma tutkusu kadar tutarsızlaşabileceğini içimizdeki kocaman mantığın bitmez tükenmez takıntıları.
Hepimiz aynı yaştayız, akranız aslında. Hiç okunmayacak birer cümledir doğum günümüz, bizler tüm dünya bizi kutlasın diye kılımızı kıpırdatmadan, tüm dünyanın bize küs olduğunu sanıp yüzümüzü düşürürüz var olan tüm sevdiklerimizi kırmak pahasına. Hiçbir dakikasında değerlerimizin, ne kadar vasat, ne kadar geçici ve ne kadar çocuksu kaldığını umursamadan dünya Tanrı’nın yaradılış-dışı çocuklarının kreşiymiş gibi hepimizi avutur bir başkasının gülücüğü, oyuncağı, umutları ve yalnızlığı. O kadar boş bir kalabalık halindeyiz ki hala, biri inanç adında bir dondurma getirecek olsa ezeriz birbirimizi tek bir basit tat uğruna. İnanmak bizleri yaradan tek yaradılışımız, tek yarattığımız adıyla sanıyla. Ne kadar büyüsek sadece dondurma sevdasının adı değişir yaşam denen çocuk parkında, yarın öbür gün bir öteki olur, bir hedefizdir, bize dayatılmış bir başarı öyküsü, kader diye adlandırdığımız zorunluluklar silsilesi ezkaza.
Hiç kimsenin büyümediği bir yaşa gelmek gerekir diğerlerinden ayrılıp farklı mutsuzluklar inşa etmek için. Farklı günler, farklı insanlar, farklı hikâyeler yaşamak gerekir, altı yaşından bir gün daha alabilmek için bazen ömürden seneler vermek gerekir. Bu insan kıyımı dünyayı değiştirmek için altı yaşından çok daha büyük olmak gerekir, bunu sadece bilerek kendi ömürlerini dondurmalarını çöpe atabilenler başarabilir insanlık adına, kendi mutluluğu, huzuru ve sonsuz inancı adına. Bugüne dek gelmiş geçmiş tüm Tanrılar bile bizleri birer cennetle kandırmaktan öte gitmeyip dünyanın bu denli berbat bir yer olmasına göz yummuşsa, kâinatın içerisinde o noktada bizlerin hala altı yaşlarında milyarlar oluşumuzdan, dünyayı yaramazlıklarımız, inatçı şımarıklığımızla oyun bahçesine çevirişimizdendir anlaması zor değil. Büyümek zor değil, büyüyebilme uğraşı korkutur hazırcı çocukluğumuzu aslında. O nedenle var kimselerin yaşayıp, hissetmediği, bilmediği, görmediği, anlamadığı, anlamazdan geldiği ve kör olduğu hikâyeler-yaşamlar dünyada. Günlerden bir gün biri gelip bunları yazacak olsa, işte o hikâyelerdir altı yaşındakilerin okuyamayacakları, anlamayacakları ve görmek için gözlerini açmayacakları. Sen bari o altı yaşındakilerden olma. Oku ve anla.
Meo - 2013
MeoEdebiyat Denemeler Blogu
Denemeler Serisi
'Kimsenin Okumayacağı Kitap'
<< Kimsenin Okumayacağı Kitap - Denemeler Blogu Ana Sayfa >>