MeoDeneme - Neyi Yazıyoruz, Neden Yazıyoruz
Öne Çıkan- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
- Yazdır
- Eposta
Öncelikle yazmayı öğrenmek lazım bir şeyler çiziktirebilmek için, anlamlara gebe. Sonra üstesinden gelmek lazım bizi yazıdan kaçıran seslerin.. Aklımızda bizi meşgul eden tüm seslere kulaklarımızı tıkadığımız an dinlemeye başlıyoruz aklımızın derininden gelen sesleri. Beynimizin derinliklerine bir taş atıyoruz, ne kadar derinse ruhumuz o kadar sonra ve o kadar dalgalı bir ses geliyor dibini bulduğu anda düşüncelerimiz. Durgun bilinçaltımızı karıştırdığımız anda başlıyor en büyük fırtınalarla savrulan kelimeler, kontrolü kaybediyor, gözlerimizi kısarak baktığımız yazılarda meydana gelen bu düşünsel yıkıma büyük bir zevkle bakıyoruz. İşte bunun adı, artık, yazmak oluyor.
Biz yazmayı yeniden keşfedemeyecek kadar uzak bir gelecekte yaşıyoruz! Yazmayı yeniden deneyecek kadar cahiliye bir dönemdeyiz henüz. Yazılı şeyleri okumaktan daha çok sözlü yalanlara-masallara-inanacak kadar naifiz, hala. İnatla..
Konuşmaya isyan yazmak. Dinleyemeye başkaldırı okumak. İnanmaya inat sorgulamak ve anlamlara inat edebiyat. Yeni bir şehir kuruyoruz her paragrafta, yeni yeni binalar inşa ediyoruz fikirlerin çevresinde. Her noktanın bomba gibi düştüğü savaşlara girişiyoruz, bazen harflerin molozları altında eziliyor gençliğimiz, bazen harfleri battaniye yapıyoruz huzurla yaşlandığımız bir kış akşamında.
Neden yazıyoruz? Bunun cevabı yok. Tekrar konuşabilmek için mi kendimizle, her yeni okuma arefesinde? Gizli gizli dertleşmek için mi çağlar-arası bir ifadeyle? Kesin bir çizgisi yok.
Kime yazıyoruz? Bunun bir hedefi yok. Her okuyanla mı tanışıyoruz her kelimenin ilk bakışta anlamlanan aşkında? Her okuyanı mı tanıştırıyoruz kendi aklında bizi yansıttığı yabancı ve ortak bir başka kişiye? Kesin bir ismi yok.
Nereye yazıyoruz? Bunun bir önemi yok. Dijital dünyanın kelime çöplüğünde yüz binlerce yıllık iz bırakma açlığını bir modern çağda inatla yaşatma çabamız bu sadece. En güzel şiirlerin önemsiz peçetelere yazıldığı edebiyatın en özenli dijital tasarımlarına önemsiz, tutarsız, anlamsız cümleler iliştiriyoruz bazen. Amacımız araçlarımıza dönüşüyor artık.
Neden, nereden, nereye ve kime olduğuna bakılmaksızın yazmanın bir terapisi var. Amaç, araç, anlam ve okunabilirliğine bakılmaksızın bir büyüsü var yazabilmenin. Yazmak, ömrünce henüz karşılaşamadığın en samimi dostun; ne desen dinliyor ve ne desen anlıyor. En büyük sorun bu! Konu yazmak olduğunda, kendini anladığın gibi yazdığın her cümle yalnızca sana benzeyen bir eş-düşünceyi arıyor. Geriye kalan tüm dildaşların yabancı bir dilde okuyor yazdıklarını. Birkaç küçük milyar insan olarak aynı dili konuşamıyorken, birkaç küçük milyon azınlık olarak aynı dilde konuşabildiğimize güvenmek gibi önemsiz bir ayrıntı yazabilmek. Anlaşılacağımıza emin olmak. Anlatacağımıza güvenmek. Bilinçaltımızın ortak kavgalarında birbirimizden destek almak adına acı acı çığlık atıyor en ağdalı cümlelerimiz. Ya bu savaşta yeniliyor ve silinip gidiyoruz. Ya bu savaşta bir ayaklanma başlatıp tüm dünyayı ayağa kaldırabiliyoruz.
Dünya üzerinde yazılmış her cümle, her kitap, her sistematik çizimler bütünü kutsaldır; okunmadığı sürece. Neden yazıyoruz kısmının özeti bu. Bundan-çok uzak değil-birkaç yüzyıl önce, birkaç sözlü kutsal fikri, birkaç yazılı parşömen üzerine döktüğü için normal insanların gözünde en kutsal insanlar ve varlıklardı. Hala öyle. Tüm dünya aynı dili, aynı harflerle, aynı anlamlara dökmeyi öğrenemediği sürece yazmak yalnızca kendi kutsal ve yerel düşüncelerini evrensel olarak ispatlamak isteyen egoların benlik savaşından ibaret kalacak. Okunduğu anda bütün özelliğini yitiren bir şekilde.. Okunduğunu anda genellenen normal bir çabadır yazmak. Okunmasın diye çoğunlukla en özel yazılar insanların kendine sakladığı günlüklerde yiter gider. En genel yazılan en ortak bilinçaltı ve bilinçüstü anlatılar en çok okunabilen, en iyi anlaşılabilen, en değerli ve ölümsüz kalıyor yazınsal değer olarak; sebebi, ortak noktalarımızın zaman ve insandan öte sabit kalması. Yazı da bu sabitliğin yalnızca diğer bir silahı!
Hiçbir şey anlatmayan bir yazı yazabilirsiniz; sizin bilemediğiniz birçok bilgiye sahip onlarca insan bunu sizden daha faydalı olarak kullanabilir. Her şeyi izah eden bir yazı yazabilirsiniz; hiçbir bilgiye sahip olmayan yüzlerce insan bunu sizden çok daha faydasız olarak yadırgayabilir. Yazmak, düşünmekten ibarettir yazılırken; okunmaktan ibarettir, paylaşılırken. Bunun detaylarındaki tüm özellikler, nitelikler, beklentiler ve sistemler yalnızca yazının iç dinamiklerini esnetmenin güzel bir yoludur. Yazmanın amacı bir başka okura okuma bilemeyecek kadar sığır olduğunu ispatlayıp ona bilgi vermek olduğunda savaş; yazmanın hedefi bir başka okura çok daha fazla şey bilecek kadar zeki olduğunu ispatlayıp ona pencere açmak olduğunda barıştır! O nedenledir ki dünyayı daha güzel bir yer yapan her cümlede bilgi, dünyayı daha kontrollü bir hapishaneye dönüştüren her cümlede telkin vardır.
Yazmak, kendini okuyabilmeyi öğrenmektir özetle. Okumak ise başka birinin aklının kendi beynine yazabilmektir. Yazmak nasıl kendinle kendini paylaşmak ise, okumak da onun var olan zıttı olarak ona en büyük anlamı katan paylaşılmanın gerçekleşmesidir. Bu nedenle, birçok cümlenizi okunabilecek kadar genel yazarken, birçok okumanızı en genel anlamıyla bir örnek veriyormuş gibi okumamız gerekir. Her rasgele harf kombinasyonu yalnızca anlam verildiği dönemde anlama sahiptir; ölümsüz değildir. Her rasgele düşünce ise, binlerce yıllık insan birikiminin bir araya gelişinin sonucu olarak aklınızda işlenen bir güzelliktir. Güzel bir manzarayı paragraflara iliştirmek (yazabilmek) için önce geçmişi, sonra da geleceği düşünerek şimdiki zamanı fotoğraflandırmak gerekir.
Kucakladığımız her cümlede, kucakladığımız bir yabancı akılla yeni bir sohbet açıyoruz. Anlaşabildiğimiz her cümlede birileriyle dost oluyoruz, anladığımız her yazıda okumaktan keyif alıyoruz. O nedenle yazmak keyif işidir! Keyifle yazın, keyfi yazın. Keyifle okuyun, keyfi okuyun. Başka çaresi yok.
Meo - 2015
MeoEdebiyat Denemeler Blogu
'Mehmet Şentürk