MeoÖykü - Kötü Başlangıçlar
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
- Yazdır
- Eposta
İlk aşkının bitişi, yıkılışı üzerinden neredeyse bir sene geçmişti. Artık yaraların sarılması gerektiği, geçmişin tozlu hislerinin kabuk bağladığı ve yüreğinde yaşama karşı beslediği öfkenin aslında onu yaşamda tutan gücün ta kendisi olduğunu öğreniyordu yavaş yavaş. Aklının ortasına yığılmış kalmıştı ruhu, "Artık değil," diyebildi fısıltıyla aynada kendine bakarken Emre. Bu minik fısıltı bile yeni yollar çizmek için önüne kaderinin haritasını koyduğu anlamındaydı. Hızla giyindi ve evden çıktı, kalabalık sokaklarda kulağında başka müzikler başka hisler veriyordu artık.
Okuluna döndü, derslerine, kitaplara, kuramlara, sınavlara.. Tüm bu hengamenin ve fotokopi kokulu, saman kağıdına yazılı düşüncelerin içinde canlı bir yeşil renge sahip bir çift göze ilişiyordu bakışları zaman zaman. "Acaba?" bu soru her rastlaşmada, her merhabalaşmada bir kez daha ve daha yüksek bir sesle aklının ortasından geçiyordu. Nedense bedeni, davranışları ve duruşu yeniden kendini yazıyor gibiydi. Gençliğini verdiği o kutsal aşk yerine, geride kalan ve çöl zannettiği bu hüznün arasında bir başka vahaya denk gelmiş gibiydi. Birkaç blok ders boyunca saçlarının dalgasında esen rüzgarla yüzünde tebessümler, hayaller, düşler ve mutluluğa dair yeni bir inanç belirmişti. Hele o dersin bitimine doğru elini kaldırıp karşısındaki kariyerli Profesör'ün karşısında birkaç edebi ve akademik anti-tez sunarken gözünün kendisine gülümseyen o genç kıza iliştiği anda yüreğinde yine bir patlama olmuştu. O anda kararını vermişti hatta, konuşma bittiğinde yanındaki can dostuna eğilim, "Oğlum şu kız var ya hani bu sene sınıfa gelen, ne dersin gidip konuşsam mı?" diyebilmişti bile. Sınıftaki uğultular, kahkahalar eşliğinde ders biterken kendisiyle dalga geçeceğinden emin olduğu beş altı kişilik gruba rağmen yerinden doğruldu, arkadaşlarının arasından sıyrıldı ve Fakülte bahçedesindeki yarım ay şeklindeki banklarda bahar çiçeği gibi yüzüyle kendisine bakan kıza yaklaştı, "Selam," diyebildi sadece. Sadece bir basit selam. Yine de ardından gelen onlarca cümlede bir ilahi melodi çalmaya başlamıştı, dersler anlatılıyor, karşısındaki kızlar birbirlerine anlamlı anlamlı gülümsüyor ve ortada kocaman bir saflık kol geziyordu.
Birkaç gün sonra artık Emre kararını vermiş 'açılmak' denilen eylemi aklında tuttuğu o aşk barajının kapaklarını açarak gerçekleştirecekti. Bir başka ders gününün öğlen arasında, "Benimle Gölet'e gelir misin? Biraz yürüyüşe çıkarız.." önerisini sunduğunda utançtan kızarak bir çift elmacık kemiği vardı. Artık ortada mutuluktan kıkırdayan bir çift kız ve onların karşısında küçülen bir Emre vardı. Birkaç ders daha geçtikten sonra, birlikte bahçeye indikten sonra dört beş dakika sürecek bir yürüyüş yapmaları gerekecekti. Elbette başbaşa..
O yeni gelen kısacık mesajda uzun bir hikaye vardı oysa ki, bir yıldan uzun bir süre önce ayrıldığı, ayrı kaldığı ve hiç haber alamadığı ilk aşkıydı mesajı gönderen: "Umarım çok uzun ve mutlu bir ömür yaşarsın. Kendine dikkat et!" yazıyordu mesajda. Zaman ve mekanın üzerinde kutsal bir alın yazısına dair bir mesajdı bu, uzun ve mutsuz geçen zamanların sonunda ilk kez mutuluğa adım atarken gelen kısacık ama anlamlı bir mesaj.. Emre kendine geldiğinde, yanında omzuna başını koymuş, "İyisin değil mi?" diye kendisi teselli eden bir çift göz vardı, "İyiyim canım, sağ ol." dedi. Hiç iyi olamayacağını bile bile.
Meo - 2016
MeoEdebiyat Kısa Öyküler Blogu
'Mehmet Şentürk