S.D. 5 - Karamsarlık
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
- Yazdır
- Eposta
Dost suretinde yalancı bir bakış açısının mahkûmları olarak özgüvenimizin pişmanlıklarımızın ve korkularımızın yaşadığı büyük aşkın en yasak meyvesiydi sözü geçen tüm o karamsarlıklar. Bizler göz göre kendimizi mahkum eden çaresizlerdir. Ne zaman bir iyi diye değerlendirdiğimiz kötü çıksa, bir sonrakinin kötü olacağına olan inancımız körükleyerek kendi ateşimizin sıcağında terletirdik hiçbir suçu olmayan ruhlarımızı. Bize inanan tüm insanların, bizi anlatan cümlelerin, bizi şekillendiren tüm sevdaların ne zaman bir açığını yakalasak en sonunda tüme varan tanımlamalarımızda dünyayı karanlığa gömerdik. Rengi koyu, adı karanlık, hissi sağlamlaştırıcı bir buhran gibi her seferinde tertemiz bir gökyüzü, hayatın, kanatları altında gönüllü olarak binlerce kalın duvar örerek daha güvenli, daha mutlu olacağımızı umut ederdik.
İlk karamsarlık doğal bir süreç olan ölümün bizlerle tanışmasından ibaretti. Elbet o günün geleceğine inandığımız dakika tüm kalan hayat çabalarımızın ne kadar da basitçe saniyeler içerisinde yok olacağından korkup ‘acaba’ içeren salaklıkla yeni bir dünya, yaşam, umut şansının bir yüce olgu tarafından bize bahşedilmesini talep ederdik. Karamsarlık bu beklentinin karşılığında aslında kendi var oluşumuz dışında hiçbir şey veremeyecek oluşumuzu içten içe fark edip, korkuyla ölüm arasında bir boşlukta nefes alışlarımıza vuran titrek hislerdi. Artık ilk inanç ölüme duyulan hevesle doğan karamsarlıktan yola çıkıp tüm insanlığı bir kalemde silebilecek sahtelikte kendimizce depresyonlar oluşturup değer yitimine maruz kalırdık hislerimizde. Ne selam verdiğimiz dostlar bizimdi ne kapımızda öten kuşlar doğa, ne betondan şatolarımız bize yeter ne kendimizi bulmamız gereken ormanlar bize oksijen…
Aydınlanacak kadar zeki olmayı seçmek en büyük karamsarlığın yaşanmasını gerektirir büyük bir ikilem olarak. Karamsarlıktan çıkmak için sana aslında binlerce yıldır ışık sunduğunu vurgulayıp büyük bir içsel karanlığa gömülüp aydınlıkları yaşayamayacağın bir başka cennet vaadi ile kandıran o teolojik dogmaların varsayımlarından kurtulup, yeni ve inanılmaz bir teoloji olan bilgiye ulaşmak gerekmekteydi. Bu bilgiyle birlikte gelecek olan karamsarlık türü ise, dünya insanının vurdumduymaz cehaletinin vahim durumuna ait olanı olacaktı. Her yeni bilgi, bir başka karanlığı aydınlatıp, aydınlığa yükseldikçe geride bıraktığın karanlığın boyutlarını görüp daha bir karamsar olmana sebep olacak kadar güçlüdür. Genel itibariyle kişisel olduğu kabul gören bu karanlık his, aslında hiç de öyle kişiden kişiye değişecek anlık depresyonların çeşitlendirdiği bir mutsuzluk gökkuşağı değildi, tam aksine insanları toplum denilen karanlığa gömmeye meyilli akıllı adamların türlü türlü kuralların ardında yapay hissiyatlar yaratıp insanlardaki anlam açlığını hazır cehalet yüklü anlam sistemleriyle doyurmaya çalışmalarından ibaretti! Karamsarlığın en büyüğü cehaletle gelen inanma eğilimi, karamsarlığın en yeği bilgiyle gelen insan olabilme açlığı ve en nihaisi ise yaşamın noktalarına yakın hayatında yazdığın o binlerce günlük cümledeki son fiili kullanmadan önce kendince hayatını toparlayıp özetini gözden geçirirken hissettiğin korkudan ibaretti… Derin bir karamsarlıktı başarısızlık, en basit karamsarlıklara inanıp en basit yaşamlarda en saçma tembelliğe hayat adını verenlerin, onu tanımlarını bitirirken hissettiği o aldatılma hissiydi bu derin karanlık, bu adı üzerinde karamsarlık.
“Karamsarlık”
27 Ocak 2013 Cumartesi