MeoDeneme - Beni Neden Göremiyorsun?
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
- Yazdır
- Eposta
Beni neden göremiyorsun, ben sana göz karartıcı bir parlaklıkla süper novalar gönderdikçe? Beni görmen bu kadar mı zor acaba; gözlerini aşkla kapatabildiğin o gözyaşı yalnızlığı saatlerinde? Beni görmen için bakman gereken yerin ne kadar çok kendilik içerdiğini anlaman için kaç yaşam geçmesi gerekiyor mesela?
Ne kolay sorularla sana kaçması şüphelerin, bir "sen" tutturup onlara kişiyi gömmek aynı bedenin sinir uçlarına ne kolay.. Ne kadar da zor sen diye tanımlanan binlercenin bir kişiye yüklenmesi, birkaç saçma duygusal patlama anında. Bir şarkıya bağlamak ne kolay birkaç senelik duygusal hezimetleri; ve bir savaşta binlerce yüreğin durması için yürek hoplatan etkili bir marşı çaldırmak gibi aşk denilen! Aşk diye bir cümle üreten hormonların savaşlarında, mantık diye kaleler inşa eden bencil kralları asıyor yaşam denilen, her örneğin gerçeğe uyarlamasında!
Beni neden göremiyorsun ki? Ey benliğim.. Bu kadar senleştirip yaşamın yeterli miktarda asla sunmadığı bu doyumsuzluk halinde, ölmek için bu kadar beklemen niye gerekiyor mesela kendi içindeki umutsuzlukta? Neden kendindeki saçmalıkları öldürmek için başkalarının gerçeklerinde yosun tutması gerekiyor hislerinin? Neden planladığın tüm doğruların plansız yalanlara köle..?
Ben neden göremediniz mesela? Çok mu zordu izah etmek birkaç cümlelik alışılagelmiş itiraflarda içimde köpüren magmalara rağmen, kabuklarımdan bir cennet yaratmıştım bile, atmosferine girmeden tutku denilen gezegenlerin sınırları içerisinde.. Görmeniz için bakmanız yeterdi, keza.
Neden göstermek istedim ki en başta? Kimseye göstermeden akıttığım yaşlardan damlamış göllerin kıyısında, huzurla bir roman karakteri oluyordum, elimde kılıçlar-kalkanlarım ağır geliyor diye-koşuşturuyordum kan dolu damarlarımda. Heyecanlıydım oysa.. Neden duruldum ki acaba?
Şimdi anlıyorum, gözlerine heyecanla baktığımda; korkuyordum açıkça: ya kalırsa.. Gitmelere o kadar alışmışım ki uzak bir çöl sıcağında, yalnızlığımızın tek kişilik krallığında, ikinci bir göz çiftinin çırpınışlarında ava çıkıyordu oltalarım. Umutsuzca, açlıkta öldüresim geliyordu tüm güzellikleri. Bir karşıt-aşk tutkusuyla, zaten bitebilir kaygısıyla, zaten başlamamıştı sanrısıyla ve içimdeki en karanlık buhranların tanrısıyla el ele ölüyordu içimde biriken isyancılar.
Görünmemeye o kadar alışmış yüreğim, göründüğü anda kaybediyorum cümlelerimi; yeniden yazıyorum başka başka uykusuzluklara bir başka elveda. Son sevgilimde ilk göz ağrımı terk ediyorum ben-sizlerin de yaptığınız gibi-ve ilk kez aşık oluyormuş gibi bahaneler arıyorum yaşlanmış korkularıma. Ölüme aşık oluyor, gençliğe tapıyorum. Güzelliğe lanet okuyup, saçlarındaki gençlik kokusuna koşuyorum arılarca.. Bitmiyorum da, her seferinde yeniden bir kraliçenin uğrunda, ölüyorum adamlığımda, tutsaklığımdaki bu sınırsız özgürlüğün ortasında.
Hepiniz yaptığını yaptım ben de aslında; görünmesine gerek olmayan tüm yalanlarımdan kalan kocaman bir doğru(?)da kurguladım en idealimi, sonra sorguladım 'niye bu kadar tutarsızdık' diye, gayet saçma. Sonra aynaya bakıp kendime sordum doğrudan: "Beni niye göremiyorsun, acaba?" belliydi çok kör olduğum aldığım her umuttan dolma havayla. Belliydim çok, belli belirsiz bir doğrultuda, aynı körebe oyunun başka bir ebesiydi, sobeleniyorduk duygularla, yaşamla ve zamanla.. Hepimizi yakalıyordular, hiçbirimiz kabul etmiyorduk kurallarını, konu yaşamda yenilmek olunca; kaybolup kaybolup aynı dar egolarımızda. Hiç değişmedi.
Meo - 2016
MeoEdebiyat Denemeler Blog
'Mehmet Şentürk