Kiminin mavisi denizde, kimisi hapis bir gölün kıyısına, kimisine tek mavi engin gökyüzü ve sonsuz bir özgürlük kapanında... Hepimize renk aynı, renksizliğimiz tek! Herkes koşacak o doğruyu mavinin ufkuna varıp…
Yaşam koşuşturmayla alelacele başlayan bir geç kalmışlık, zaman ve dönemden bağımsız.. Ölüm nihai bir durak, hangi sirenin ve hangi frenin seni çağırdığını bilmeyişin o sonsuz korkusu ve ölüm kokusunun yakınsaklığı…
Çok özgür düzlüklerde koşacak çocuklarımız diye hayallerini tıkıştırdığımız o dört duvarlar! Renkli renkli tasarlanır sonraları hocalardan olabildiğince uzaklaşırlar. Küçükken hocalarına sarılan o yürekler ve akıllar, sonraları öfkeden kudururlar. Sınıflararası hapishanelerimizin…
Kendimize aitliğin farkının erim dışında, suskun geceyi inceden titreten bir öncü deprem bizim düşüncelerimiz. Kendiliğinden gizli! Gizli buzlanma, hayalet bir kanser, görünmez düşman, sularımızda uyuyan hem de utanmadan... Gizli bir…
Bizi biz yapan,Etiketine dair her bir bireyden tanım çalmak. Gruplaşmış dertlerin,Tekil yalınlıkları ve hedef bizleri durgunlaştırmak. (Sosyal kimlik konulu şiirimizin devamı yazıda. Başlığa tıklayıp okuyabilirsiniz.)
Gecenin yorgun çiğinde ve sessizliğinde her gece uykuya kaçmadan önce yaşama merhaba diyerek cıvıldayan birkaç çeşit kuş var ötemde! Henüz görmesem de hiç fark ettirmeden aynı şafağa ve aynı güneşe…
Bizleri karo döşemelere mahkum etmiş o betonarme yolların kıyılarında ya da yıkılmaya yüz tutmuş geçici yeniliğin çürümüşlüğüne inat bir çiçek açar hiç gördünüz mü? Görmediyseniz anlatayım müsaadenizle... (Yazımızın devamı için…